KARANLIK; IŞIĞIN NEGATİF İYONİZE OLMUŞ İZDÜŞÜMÜDÜR! BAŞIMIZDA KÂİNATIN SARKACI.. GEÇMİŞ - ÂN - GELECEK .. VAROLMUŞ VE OLACAK... BURASI GECE VARDİYASI! BURADA HERŞEY OLASI...

Pazartesi, Mart 24

Son -Suz

Başlangıçlar ve bitişler birbirinden apayrı şeyler değil.

Başlangıç anlarıyla birlikte başlıyor aslında sona doğru gidişler de. Başlamak bir tedirginlik, bir tereddüt taşısa da umutlar, heyecanlar, hevesler, arzular, coşkular barındırıyor içinde. Bir doygunluk yaratsa da, hatta bazen bir ferahlık hissi uyandırsa da, bitişlerde bazı hüzün, bazı keder, bazı da başarısızlık duygusu ağır basıyor.

Başlangıçları hep çok önemsiyoruz fakat sona ererken bir şeyler, niyeyse aynı özeni göstermiyoruz. Oysa onlarla değerlendiriyor, onları hatırlıyoruz, her ne ise, hep daha çok.

Bir bebeğin doğumuyla yaşanılan sevinç unutuluyor zamanla ama bu dünyadan göçerken bir insan, bıraktığı izlenimler kalıyor aklımızda. Âşıkların, bir sevda yeşerirken sergiledikleri tavırlar, ayrılıklarda takındıkları tutumlarla silinebiliyor. Bir işin başındaki karşılıklı beklentiler, sonuçlarına göre bir anlam kazanıyor ancak. Vaatlere bakarak anlaşılmıyor, neticeler belirliyor performansları.

Öyleyse neden esirgiyoruz hak ettiği itinayı bitişlerden? Niçin, boşvermişlikle, ilgisizlikle, usançla ve onların doğurduğu bir nezaketsizlikle hırpalıyoruz hayatımızın bu dönüm noktalarını? İlkler kadar sonları da saklamıyor muyuz sanki kişisel tarihimizde?

“Boş bir levha” hiç yok belki de; “beyaz bir sayfa”, zannettiğimiz gibi ‘yepyeni’ olmayabilir. Genetik kodlarımızla doğuyoruz hepimiz zira, ‘temiz bir kâğıtta’ kim bilir hangi ağacın dokuları hayat sürüyor... Bir devamlılık var şüphesiz, başlayan hiçbir şey bitmiyor; değişiyor yalnızca.

Ayrılıklara, vedalara, uğurlamalara, beraberlikler, merhabalar, karşılamalar olmadan varılmıyor.

Küskünlüklerimiz dahi, tanışmadığımız, bir şeyleri paylaşmadığımız, ortak anılar yaşamadığımız kimselerle olmuyor. Yaşam belirsizliği sevmiyor, muallakta kalmak insan tabiatına uymuyor; bitkisel bir hayata benziyor böylesi biraz da. Sonların kıymetini sezdiriyor bize.

Sonlardan kaçamıyoruz. Kaçınılmaz olanı kabullenmekten başka çaremiz yok. Mühim olan bu kabulü nasıl gerçekleştirdiğimiz. Hayatımıza aldıklarımıza hayatımızdan çıkarken ne şekilde davrandığımız. Gülümseyerek kapılarımızı açtığımız misafirlerimizi yolcu ederken, aynı hassasiyete sahip olup olmadığımız.

Henüz yaşamımızın herhangi bir alanına nüfuz etmemişken, duyarlılıklarımıza dokunmamışken, çıkarlarımıza değmemişken birileri ya da bir şeyler, düşünceli, incelikli, hoşgörülü olabilmek çok kolay. Zor olan, yakınlaşmalar peydah olduktan, sınırlarımız karıştıktan, paylaşımlar çoğaldıktan sonra, gerektiğinde kabalaşmadan, çirkinleşmeden, geçmişe ihanet etmeden noktayı koyabilmek.

Başlatmaktan, sürdürüp götürmekten daha yüce bir erdem bitirmeyi bilmek. Birisi hakkında doğru hüküm verebilmemiz, onun ayrılıklardaki, bitişlerdeki, sonlardaki yaklaşımlarını görmemizle mümkün.

İsterse aşk olsun, isterse iş olsun, isterse arkadaşlık veya dostluk olsun, bir ayrılık halinde ne türlü nahoşluklarla yüz yüze gelebileceğimize dair kuşkularımız varsa, yol yakınken dönmekten, başlamadan bitirmekten çekinmemek hayrımızadır büyük ihtimalle.

Galiba, bir sevgili, bir eş, bir iş arkadaşı, bir ortak seçerken, onunla beraberliğimizi yürütüp yürütemeyeceğimizden önce, gün olup da şayet lazım gelirse, güzellikle ayrılıp ayrılamayacağımızı tartabilmekte marifet.

Yalnız başkalarını değil kendimizi de herhalde en iyi bitişlerde tanıyoruz. Hayal kırıklığı, menfaatimizin bozulması, kırgınlık, gönül yarası bizi biz olmaktan çıkarıyor mu; yoksa kayıplarımıza, acılarımıza, kızgınlığımıza rağmen vazgeçmeyi, zarar vermemeyi, itidalimizi muhafaza etmeyi başarabiliyor muyuz...

Aşk bitince dostluğu da umursamamayı, evlilik sona erince saygısızlığı, arkadaşlıkların ardından düşman olmayı, ortaklıklar çözülünce aleyhte bulunmayı mubah mı görüyoruz yoksa... Hakaretlerle, tehditlerle, mahremiyetleri ve sırları ifşa etmekle, yalanlarla, iftiralarla, sizinle yola devam etmek istemeyeni bırakmamakla, yalvarmakla, onurunuzu hiçe saymakla son buluyorsa ilişkiler ne manası kalır ki en güzel başlangıçların bile...

Nihayetler de emek istiyor en az başlangıçlar kadar...

Bundan imtina etmek hayatımızda açılan her yeni sayfayı en başından kirletmek demek...

Bir leke bulaştırmaktansa bitişlere, gözyaşlarımızla yıkamaktan korkmamak gerek...

Neyleyim ki; k o r k u y o r u m  !

Zihnimdeki bilgilerin idrakine âciz, suflî bir benliğin hamallığı ile mağaramda öylece korka korka ateşi seyrediyorum.

Bu bendeki benden "insan" çıkmaz; ki bunu bellemiş ise zihnim, gayrı gerisine kayıt tutmaz...




Hiç yorum yok: